REKLAM ALANI

Tarladan Sınıfa, Kalpten Gönüllere:  Emekli, Enver Öğretmenin Hikâyesi

Tarladan Sınıfa, Kalpten Gönüllere:  Emekli, Enver Öğretmenin Hikâyesi
REKLAM ALANI

 Bazı meslekler vardır ki sadece bir iş değil, bir ömre yayılan adanmışlıktır. Ve bazı insanlar da bu mesleği yalnızca icra etmez, ona ruh katar. Enver İlyas da o isimlerden biri. Kuzey Makedonya’nın mütevazı bir köyünde başlayan hikâyesi, yıllar içinde yüzlerce öğrencinin hayatına yön veren bir öğretmenlik destanına dönüşmüş. 43 yıl boyunca sınıf kapılarından içeri sadece bilgi değil, sevgi, ilham ve insanlık taşıyan bir öğretmen… Onu dinledikçe, aslında bir hayatın nasıl nice hayata dönüştüğüne tanık oluyorsunuz. Şimdi bu ilham verici yolculuğu birlikte keşfedelim.

REKLAM ALANI

Eğitim yolculuğunuzun başlangıcına gidersek… Zor koşullarda bile sizi okumaya iten şey neydi?

Ben Enver İlyas, 1948’de Gostivar’ın Zdüyne köyünde dünyaya geldim. Çocukluğum yoksulluk içinde geçti. Ne kalemimiz vardı ne defterimiz… Ama içimizde sönmeyen bir ışık vardı. O ışık, okumaya, öğrenmeye, bir gün başka çocuklara da ışık olma hayaline yanıyordu. Ailem tarlada çalışmamı istedi. Kolay değildi karşı koymak… Ama ben kendime bir söz verdim: “Toprağı da bilirim, ama gönül toprağına da bir şeyler ekmek istiyorum.” İşte o istekle, o inançla yola çıktım. Üsküp’teki okula gideceğimi söylediğimde kimse inanmamıştı. Ama ben inandım. Ve yalnız başıma çıktım o yola. Bugün geriye dönüp baktığımda, o çocuk hâlâ içimde yaşıyor.

Lise yıllarınızda yaşadığınız dönüm noktası neydi? Size kimler el uzattı?

Lise için Üsküp’e vardığımda kontenjan doluydu. Kırık bir umutla geri dönmeye hazırlanırken, okul müdürü beni fark etti. Karnemi görünce, okul sekreterine: “Bu çocuğu kaydetmeden gönderme,” dedi. O anı hiç unutmam. Kalbimde bir yerin kapısı aralanmış gibiydi. Sonrasında kolay olmadı. Hafta sonları çalışarak yaşamımı sürdürdüm. Ama hayat bana güzel insanları da getirdi. Nedim diye bir arkadaş ve onun ailesi… Onların evine ilk girdiğimde bir misafir değil, bir evlat gibi karşılandım. Sadece karnımı değil, kalbimi de doyurdular. O sofralarda yediğim her lokmanın yanında bir de insanlık tattım. Bu yüzden ben hayatın en güzel dersini okuldan değil, vicdanı büyük insanlardan öğrendim.

O yılların okul sıralarında kurulan dostlukların yeri bir başkaydı, değil mi? Bu dostluklardan hafızanızda yer eden isimler oldu mu? 

Bugüne kadar hafızamda yer eden, kalbimde iz bırakan pek çok değerli arkadaşım oldu. Aradan yıllar geçse de isimlerini unutmam mümkün değil: Nedim Abas, Rezak Hüsein, Fahri Ali, Remzi Canova, Abdürahman Yaşar, Mirto Zengo, Menfi Sagır, Nafi Kerala ve daha niceleri… Her biriyle ayrı bir hikâyem, ayrı bir hatıram var.  Özellikle sınıf arkadaşım Nedim Abas’ın yeri bambaşkadır. Reis-ül Ulema merhum Hacı Bedri Efendi’nin oğluydu. Aynı zamanda uzun yıllar Kuzey Makedonya Radyosu Türkçe Yayınlar Müdürü olarak görev yaptı, Zerrin Abas’ın da kardeşiydi. Hem kişiliğiyle hem de taşıdığı kültürel mirasla hafızamda silinmez bir iz bıraktı. O dönemlerde kurulan arkadaşlıklar bugünkü gibi gelip geçici değildi. Samimiyet, güven ve paylaşım üzerine kuruluydu. O günlerin dostlukları, hayatımın en kıymetli hazineleri arasında yer alıyor.

Mesleğe başladığınızda nasıl bir öğretmen olmayı hedeflediniz? En çok neye önem verdiniz?

Ben öğrencilerime sadece ders anlatmadım. Onlara kendilerini sevdirmeye çalıştım. Çünkü inanıyorum ki bir öğrenci önce kendine, sonra öğretmenine güvenirse, her şeyi başarabilir. Öğretmenlik benim için bir görev değil, bir gönül işi oldu. Her sabah sınıfa girdiğimde, o gözlerde bir umut görmek isterdim. O umudu beslemek, büyütmek, korumak… İşte en çok bunu önemsedim. Sevgiyle kurulan bir bağ, yıllar geçse de kopmaz. Bugün yaşlanmış olabilirim ama hâlâ sokakta elimi tutan eski öğrencilerimin gözlerinde o bağı görüyorum. O zaman anlıyorum ki, insan sadece bilgiyle değil, kalpten kurduğu ilişkilerle iz bırakıyor.

Disiplinli bir eğitim anlayışınız olduğunu biliyoruz. Sizin için bu ne anlam taşıyor?

Benim Benim için disiplin, baskı değil; yön göstermektir. Çocuklar özgürlük içinde büyümeli ama sorumluluğu da erken yaşta öğrenmeli. Sevgiyle kurulmuş bir düzen, çocukların iç dünyasında güven duygusu yaratır. Ben sınıfta da evde de aynı çizgide durmaya çalıştım. Her öğrencime nasıl yaklaştıysam, Menfi oğluma da, Engin torunuma da öyle yaklaştım. Çünkü ben kimseye sadece bilgi aktarmadım; gönlümü verdim. Açık söylemek gerekirse, kendi çocuğunuza ya da torununuza ders vermek bazen kolay değildir. Otoriteniz zedelenebilir. Ama ben bu riski hep seve seve göze aldım. Çünkü onların gözünde sadece bir baba ya da dede değil, bir rehber olmak istedim. Menfi’ye de, Engin’e de sadece ders anlatmadım; merhameti, sabrı, paylaşmayı da anlattım.

Genç nesil öğretmenlere neler söylemek istersiniz?

Genç öğretmenlere en içten dileğim, mesleklerini sadece bir görev olarak değil, bir sorumluluk ve gönül işi olarak görmeleridir. Öğretmenlik sabır ister, emek ister, bazen de sessiz bir mücadele ister. Kolay olmayacaktır. Zaman zaman yorgun hissedecek, belki anlaşılmadığınızı düşüneceksiniz. Ama unutmayın, bu mesleğin değeri yıllar sonra anlaşılır. Siz bugün bir sınıfta ne inşa ederseniz, gelecekte o büyür. Ben bu mesleğe yıllarımı verdim. Bugün hâlâ eski öğrencilerimle karşılaştığımda duyduğum bir “hoş geldin” sözü, bir selam, bir tebessüm bana en büyük mutluluğu veriyor. Bazen “Maşallah, siz hâlâ ayaktasınız,” diyorlar. Ben ise şöyle cevap veriyorum:

“Elbet bir gün biz de gideriz. Ama ardımızda iyi insanlar kaldıysa, bu bize yeter.”

Çünkü bir öğretmenin gerçek başarısı, geride kalan insan hikâyeleridir…

Enver İlyas, hayatını yalnızca öğretmeye değil, anlamaya ve anlam kazandırmaya adamış bir öğretmen. Onun anlattıkları, sadece bir meslek hikâyesi değil; sabrın, inancın ve gönülden verilen emeğin sessiz bir destanı. Yıllar boyunca nice öğrenci yetiştirmiş, birçok hayatın yönünü değiştirmiş bir isim olarak, bugün hâlâ hatırlanıyor, sevgiyle anılıyor. Bu değerli hikâyeyi dinlerken, aynı zamanda bir ailenin üç kuşak süren eğitim yolculuğuna da tanıklık ettik. Enver İlyas’ın izinden yürüyen oğlu Menfi Hoca ve torunu Engin Hoca’ya da, bu güçlü mirası onurla taşıdıkları için gazetemiz adına yürekten teşekkür ederiz. Eğitimin bir soyadı gibi nesilden nesile aktarılması, bir toplumun en büyük zenginliklerinden biridir.  Bizler de bu anlamlı yolculuğun bir parçası olabildiysek ne mutlu bize. Çünkü biz, bu sayfalarda yalnızca haber değil; hayata yön veren hikâyelerin ve sessiz kahramanların izini sürmeye devam edeceğiz.

Fehmi Skender

 

Bizi takip edin ,balkanları birlikte keşfedelim.!

REKLAM ALANI
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ