Üsküp’te Kimlik ve Aidiyet | TIME-BALKAN

Üsküp’te Kimlik ve Aidiyet Kimlik meselesi, insanlık tarihi boyunca var olmuş en önemli tartışmalardan biridir. Ancak özellikle 20. yüzyılda, ulus-devletlerin ortaya çıkışıyla birlikte dünyanın gidişatını belirleyen temel mesele hâline gelmiştir. Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Çarlık Rusya gibi çok milletli imparatorlukların yıkılışında aslında temel dinamik “kimlik” sorunu olmuştur. İki dünya savaşı, yalnızca sınırları değiştirmemiş; milyonlarca insanın hayatına mal olmuş, insanlık tarihine kara bir sayfa olarak kazınmıştır.
Bugün, 21. yüzyılda bile o acıların izlerini taşıyoruz. Kimlik üzerinden yürütülen tartışmalar, sadece geçmişin meselesi değil, hâlen canlı ve yakıcı bir konudur. Bu durum Balkanlar’da daha da belirgin hissedilir. Çünkü bu coğrafya, tarih boyunca etnik, dinî ve kültürel çeşitliliğin iç içe geçtiği bir bölge olmuştur. Balkanlar’da kimlik meselesi hiçbir zaman sadece bireysel bir tercih değil, aynı zamanda toplumsal bir varlık-yokluk mücadelesi olmuştur.
Osmanlı hâkimiyeti döneminde Balkanlar’da farklı milletler ve dinler dört asırdan uzun süre görece barış içinde yaşamışlardır. “Pax Ottomana – Osmanlı Barışı” ifadesi boşuna kullanılmamaktadır. Herkes kendi inancını, kültürünü, dilini yaşatabilmiş; toplumlar arasında büyük çatışmalara izin verilmemiştir. Ancak 19. yüzyılda Avrupa’dan yükselen milliyetçilik akımları Balkanlar’ı kasıp kavurdu. Balkan Savaşları, ardından I. Dünya Savaşı ve nihayetinde II. Dünya Savaşı, bu coğrafyayı derinden sarstı. 1990’lı yıllarda Bosna ve Kosova’da yaşanan trajediler, Balkanlar’ın hâlâ sancılı bir coğrafya olduğunu bütün dünyaya gösterdi.
Bugün dahi bölgedeki ülkeler kimlik meselelerini tam anlamıyla çözememiştir. Her ulus kendi varlığını güçlendirmeye çalışırken, azınlık topluluklar için mesele daha çetin bir hâl almaktadır.
Benim esas değinmek istediğim, Makedonya’da –özellikle Üsküp’te– yaşayan bir Türk’ün gündelik hayatında yaşadığı kimlik serüvenidir. Çünkü bizler için kimlik, yalnızca nüfus cüzdanında yazan bir bilgi değil, her gün yeniden büründüğümüz bir gerçekliktir.
Evimizde ve ailemiz içinde öncelikle Türk kimliğimizle yaşarız. Anavatan Türkiye ile bağımızı korur, dilimizi, kültürümüzü ve değerlerimizi yeni nesillere aktarmaya çalışırız. Ancak kapıdan dışarı adım attığımızda farklı bir tablo başlar.
Komşularımızın bir kısmı Makedon, bir kısmı Arnavut’tur. Onlarla sağlıklı bir ilişki kurabilmek için mutlaka Makedonca ve Arnavutçayı öğrenir ve iyi konuşuruz. Bu dillerin yanı sıra, onların bakış açılarını, hassasiyetlerini de öğrenmek durumunda kalıyoruz ister istemez. Öyle ki çoğu zaman bizim Türk olduğumuz, ancak uzun bir sohbetten sonra anlaşılır. “Ne kadar güzel Makedonca/Arnavutça konuşuyorsun” sözünü defalarca duymuşuzdur. Bu, çoğunlukla sempati uyandırır; ancak bazen de beklenmedik bir önyargıyı beraberinde getirebilir.
Yakın bir örnek, eşim –şair ve yazar Leyla Şerif Emin– üzerinden yaşanmıştır. 8 Eylül, Makedonya’nın bağımsızlık günü vesilesiyle Türkçe bir şiir kaleme aldı. Türkçe bilmeyen Makedon ve Arnavutlar bu metni tam kavrayamadılar. Ancak şiir Makedoncaya çevrilip haber sitelerinde yayımlandığında, beklenmedik bir ilgi ve coşkuyla karşılandı. Pek çok kişi “Makedonya’da yaşayan bir Türk, nasıl bu kadar vatansever bir şiir yazabilir?” diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Bu aslında toplumların birbirine ne kadar uzak kalabildiğinin de göstergesidir.
Sanat ve edebiyat, kimlikler arasında köprü kurabilen en güçlü araçlardandır. Burada yaşayan Türkler, belki sayıca azdır, ama bu topraklara en derin aidiyet duygusuyla bağlı olan toplumlardan belki de en başındadır. Çünkü atalarımızdan kalan 600 yıllık bir mirasın taşıyıcılarıyız.
Buradaki Türkler için asıl mesele, bu çok kültürlü yapıda ASİMİLE olmadan ENTEGRE olabilmektir. Yani köklerimizi unutmadan, kendi kültürümüzden taviz vermeden bu toplumda yerimizi alabilmek… Bu hiç kolay değil. Zaman zaman dışlanmaya, önyargıya veya küçümsenmeye maruz kalabiliriz. Ancak asıl mesele, kimliğimizi kaybetmeden varlığımızı sürdürebilmektir. Asırlarca olduğu gibi, burada yaşayan din kardeşlerimiz Arnavutlar ve tarihi komşularımız Makedonlarla birlikte hoşgörü ve barış içerisinde ortak bir yaşam sürdürmek arzusundayız.
Diğer bir taraftan bize güç veren en önemli unsur ise arkamızda güçlü bir Anavatan’ın varlığını hissetmektir. Türkiye’nin manevi desteği, Makedonya’daki Türkler için bir moral ve motivasyon kaynağıdır. Bu güvenle, ne kadar zor olursa olsun, atalarımızın topraklarında var olmaya devam edeceğiz evelAllah.
Haftaya yeni bir konuda buluşmak dileğiyle…
Hoşça kalın.
1 Ekim 2025, Hüsrev EMİN
TIMEBALKAN
Haberlerimize yorumlarınızı bekliyoruz.