Toplumsal Meselelere Duyarlılığımız | TIME-BALKAN

Geçen hafta büyük kızım Elanur, okulda Filistin–Gazze’de yaşanan zulümle ilgili bir duyarlılık programı düzenleneceğini söyledi. Heyecanla hazırlık yapıyor, bizden de yardım istiyordu. Elbette yardımcı olduk. Bir ara dönüp bana, “Babacığım, Filistin’de yaşanan zulümle ilgili herkes duyarlı olmaya çalışıyor ama Doğu Türkistan ya da Sudan’daki zulme neden aynı hassasiyet gösterilmiyor?” diye sordu.
Haklıydı. Bu saf ve vicdanlı sorgulama karşısında bir şeyler söylemeye çalıştım ama doğrusu tatmin edici oldum mu, emin değilim. Ona, “Sen de bu konuda inisiyatif al, arkadaşlarına anlat, okul idaresine bildirin; Doğu Türkistan’daki zulme dikkat çekin.” dedim. Fakat içimde, söylediklerimin onun yüreğindeki sarsıcı hakikat karşısında ne kadar yeterli olduğu sorusu kaldı.
Liseli bir genç kızın zihninde, “Zulüm nerede olursa olsun aynı hassasiyetle karşılanmalıdır.” düşüncesi doğmuştu. Bu saf farkındalığı, arkadaşlarından başlayarak çevresine duyurmak istemesi beni hem duygulandırdı hem de düşündürdü. Çünkü hakikaten, zulmün kıyası mı olur?
Diğer taraftan kendi kendime şu soruyu sordum: Biz Filistin meselesinde ne kadar duyarlıyız?
7 Ekim’den bu yana süren Gazze soykırımı karşısında toplum olarak maalesef iyi bir sınav veremedik. Başlarda, İsrail’in baskısından çekinildiği için birçok kesim sessiz kaldı. Ancak zamanla dünyanın gündemine oturunca ve İsrail’in barbarlığı insanlık dışı bir boyut kazanınca, tepkiler yavaş yavaş meşrulaştı.
Ne var ki, beni üzen diğer bir şey; sosyal medyada, kahvehanelerde, farklı ortamlarda büyük laflar edenlerin, iş eyleme gelince (yürüyüş, miting, protesto, vs.) ortada olmamaları. Bu toplumda çok gördük bu tür sahte duyarlılığı. Zulme öfke sadece sözde kalıyorsa, o öfke vicdani bir direniş değil, sadece iç dökmekten ibarettir.
Bölge ülkeleri ve Makedonya’nın bugünkü ve dünkü hükümetleri de bu konuda sınıfta kaldı. Filistin’de yaşanan zulüm karşısında gösterilen sessizlik, akıllara durgunluk verici.
Oysa daha 20–30 yıl önce aynı coğrafyada benzer acılar yaşanmadı mı? Biz o acıları nasıl bu kadar çabuk unuttuk?
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in o sarsıcı sözü hâlâ kulaklarımda:
“Soykırımı unutmayın; unutursanız, tekrarlanır.” Eğer biz geçmişteki acıları unutur, zulme karşı susarsak, Allah korusun yarın aynı acılarla yeniden yüzleşebilir ve yüzleştiğimizde de aynı sessizlikle karşılaşabiliriz.
En son yaşanan bir olay da bu duyarsızlığın trajik örneği: Aerodrom Belediyesi’nde, terör devleti İsrail’in hibesiyle bir çocuk parkı açılışı yapıldı. Üstelik Makedonya’nın dışişleri bakanı bu utancı överek duyurdu. Düşünün, çocuk katilleri çocuk parkı yapıyor! Delirmemek elde değil.
Ama toplum olarak yine sessiziz. Tepkiler cılız, duyarlılık yok denecek kadar az. Bununla da bitmiyor. Geçen hafta Cumhurbaşkanı’nın sosyal medya hesabında paylaşılan “Türk köleliği” ifadesine yeterli tepki verilmedi. Ustrumca’da bir Türk çocuğuna uygulanan şiddet olayı da aynı ilgisizlikle geçiştirildi. Artık sadece millî ve manevî değerlerimizi değil, insanlığımızı da sorgular hâle geldik.
Her defasında dar çıkarlar, siyasal hesaplar, koltuk kaygıları her şeyin önüne geçiyor.
Ve biz, en sonunda yine aynı noktada buluyoruz kendimizi: Dua etmekten başka çaremiz kalmadı galiba.
Haftaya görüşmek üzere, Allah’a emanet olun.
12 Kasım 2025, Hüsrev EMİN, TIMEBALKAN.
Haberlerimize yorumlarınızı bekliyoruz.