Özel Röportaj | Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer ile Derinlikli Bir Bakış

Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Kesinlikle. Bağımlılık; madde, alkol, teknoloji, alışveriş gibi bir yelpazeye yayıldı. Bugün birçok kişi akıllı telefonundaki bildirimlerle, sosyal medyanın sunduğu anlık tatminle veya kredi kartındaki limitle kendi bağımlılık zincirini örüyor. Bu olgu, bireyin ötesinde toplumsal bir boyut kazandı.
S: “Görünmez zincirler” ifadesi dikkat çekici. Bu zincirler nasıl oluşuyor?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Bağımlılık, özünde kontrol kaybı değil; kişinin içsel krizlerle baş edemez hale gelmesi. Mesela bir birey, çocukken yaşadığı duygusal ihmal veya travmayı yeterince işleyemeyebilir. Yetişkinlikte bu boşluk, bir uygulamanın anlık ödülüyle, bir defa daha temiz hissetme umuduyla doldurulmaya çalışılır. Fakat her tıklama, her jeton atışı veya her alışveriş seansı, bir süreliğine rahatlatır ama asıl sorunu çözmez. Böylece kişi, kendi iradesiyle arasında görünmez bir zincir örer.
S: Peki, psikolojik açıdan bağımlılığı nasıl tanımlıyorsunuz?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Psikolojik anlamda bağımlılık, duygusal düzenlemenin bozulmasıdır. Birey, içinde taşıdığı korku, utanç, suçluluk gibi ağır duyguları yönetemediğinde, bu duyguları bastıracak yollar arar. “Bastırmak” kelimesi burada kilit: Alkol ya da madde, kısa süreliğine geçmişin çığlıklarını susturur. Ama ertesi sabah, daha yüksek bir sesle geri gelir ve kişi “Yine başladım” umutsuzluğuna kapılır.
S: Toplumsal etkenlerin rolü ne kadar büyük?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Çok büyük. İşsizlik, yoksulluk, aile desteğinin zayıflığı, sosyal dışlanma… Bu faktörler bağımlılık riskini katmerli hale getirir. Biz belki bireyi tedavi odasında ele alıyoruz, ancak sokakta, okulda, işyerinde veya evde kişi hâlâ etiketleniyor ve damgalanıyor. Toplum “Zayıf, iradesiz” damgası vurdukça, birey yalnızlık hissetmeye, utanmaya ve içe kapanmaya iter. Utanç, en az madde kadar güçlü bir esaret biçimidir.
S: Biraz da bağımlılığın “kaçış” yönünden bahsedelim. Nasıl bir kaçış bu?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Kaçış, kişinin geçmişle yüzleşmekten korktuğu noktada başlar. Sevgisizlik, değersizlik hissi, terk edilme korkusu… Bunlar çözülmesi gereken temel sorunlar. Ancak birey bu duygularla başa çıkmak yerine, bir anlık rahatlama vaat eden dışsal unsurlara yönelir. Oysaki her kaçış, bileğe yeni bir esaret zinciri daha ekler ve bağımlılık döngüsü derinleşir.
S: Öyleyse bu döngüyü kırmak mümkün mü?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Elbette. Her bağımlı bir zamanlar hayalleri, hedefleri olan bir insandı. Kimse bağımlılığı tercih etmez; yanlış kapılara giderek yolunu kaybeder. Bizim görevimiz o yanlış kapıları kapatmak değil, doğru kapıyı göstermektir. Terapi, psikolojik destek ve gerektiğinde ilaç tedavisi önemli araçlardır; ama asıl dönüşüm, sevgi ve kabul ortamında, kişinin kendini değerli hissettiği bir sosyal ağ içinde başlar.
S: Bu sosyal ağ nasıl inşa edilir?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Aile, arkadaşlar, sivil toplum kuruluşları, okullar, işyerleri… Hepsi birer “koruyucu faktör” olabilir. Mesela bir okul ortamında öğrenciler, duygu düzenleme becerilerini öğrenirse, risk altındaki öğrenciler izole edilmek yerine desteklenir. İşyerlerinde psikolojik ilk yardım uygulamaları yaygınlaşırsa, stres yönetimi ve dayanıklılık artırılır. Özetle, toplumsal düzeyde dayanışma, bireysel iyileşmenin ön şartıdır.
S: Uygulamada neler yapılabilir?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Öncelikle damgalamaya karşı eğitim kampanyaları düzenlenmeli. “Bağımlı değil, mücadele eden” yaklaşımı benimsiyoruz. İkinci olarak, düşük eşik erişimli destek birimleri kurulmalı; “gizli” yardım hatları, mahremiyete saygılı danışma hizmetleri… Ayrıca, madde bağımlılığı tedavisiyle birlikte teknoloji, kumar ve alışveriş bağımlılığı gibi alanlarda da uzman gruplar oluşturulmalı.
S: Psikoterapötik yaklaşımlardan hangi yöntemleri öneriyorsunuz?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), Motivasyonel Görüşme, EMDR gibi travma odaklı yaklaşımlar etkili. Aynı zamanda Mindfulness temelli stres azaltma ve duygu düzenleme egzersizleri, kişinin anksiyete ve depresyon eğilimlerini azaltıyor. Grup terapileri, sosyal destek hissini güçlendiriyor; birey yalnız olmadığını görüyor.
S: “Yeniden doğuş” metaforunu sıkça kullanıyorsunuz. Bu nasıl gerçekleşiyor?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Her bağımlı, zor bir yolculuk geçirir. Bu yolculuk, bazen tekrar eden başarısızlıklarla doludur. Ama her düştüğünde ayağa kalkmak, iradenin zaferidir. Yardım istemek, en büyük cesaret örneğidir. Bir kişi destek aldığında, küçük başarılar birikir; bu başarılar özgüveni besler ve “Ben yapabilirim” duygusu canlanır. İşte bu duygu, yeniden doğuşun kıvılcımıdır.
S: Son olarak, bağımlılıkla mücadele eden bireylere ve yakınlarına ne söylemek istersiniz?
Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer: Öncelikle yalnız olmadığınızı hatırlayın. Yardım istemek bir zayıflık değil, güçlülüğün simgesidir. Eğer bir adım atmaya hazırsanız, mutlaka güvenilir bir profesyonele başvurun. Aileler, eşler ve arkadaşlar olarak da destek olun; yargılamayın, dinleyin ve moral verin. Karanlığın içinden her adım, ışığa doğru atılan bir adımdır.
Daha fazla bilgi ve bağımlılıkla mücadelede psikolojik yaklaşımlar hakkında ayrıntılı yazıları okumak için Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer’in blogunu ziyaret edebilirsiniz:
https://ayaktangelensaglik.com