Kral Çıplak | TIME-BALKAN

Bu masalı çoğunuz bilirsiniz, ama hatırlatma babında kısaca özetleyeyim.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bir ülkenin bir kralı varmış. Bu zalim kral, sürekli süslenip püslenmek ve yeni kıyafetler diktirmekle meşgul olurmuş. Günlerden bir gün ülkenin en iyi terzilerini saraya çağırmış.
Terzilerden biri, dünyada eşi benzeri olmayan özel bir kumaştan kıyafet dikeceğini söylemiş. Günler sonra kıyafet hazırmış gibi gelmiş, kralı soyup sözde elbiseyi giydirmiş. Kral aynaya bakınca üzerinde hiçbir şey olmadığını görmüş. Hiddetle bağıracakken terzi, “Bu kıyafeti yalnızca akıllılar görebilir” demiş.
Kral, kendisinin akılsız sanılmasından korktuğu için terziye bolca altın verip kıyafeti giymiş gibi yapmış. Etrafındakiler de kralın gazabından korktuklarından, ortada olmayan kıyafeti övmeye başlamış. Kral böylece halkın arasına çıkmış. Herkes gerçeği görmesine rağmen susmuş. Ta ki bir çocuk haykırana kadar:
“Kral çıplak!”
Ülkemizde belediye seçimleri arefesinde olduğumuz için ister istemez siyaseti konuşuyoruz. Her parti veya siyasi yapı, kendi doğruları yahut kendi kurguları üzerinden seçmeni ikna etme çabasında. Ama iş belediye hizmetlerine gelince, 21. asırda şahit olduğumuz tabloyu anlatmaya gerek bile yok. Deve kamburu misali… Neyse, o konuyu başka bir yazıya bırakalım.
Benim esas dikkat çekmek istediğim konu, Makedonya Türk toplumunun siyasi durumu. Son on yıla baktığımızda ilerleme kaydetmemiz gerekirken aksine gerileme yaşadığımız çok açık. Hatta rahatlıkla söyleyebiliriz ki, 1991’den bugüne dek, siyasi meşruiyetimiz ve temsiliyetimiz en zayıf noktada.
Ülkenin mevcut siyasi konjonktüründe, Türkleri maalesef ne Makedon ne de Arnavut siyasi yapılar ciddiye alıyor. Bizim siyasi aktörlerimiz ise “az olsun, benim olsun” anlayışıyla hareket ederek büyük resmi görmüyor. Burada kimseyi kötülemek niyetinde değilim. Mesele kişiler değil, ortada duran çıplak gerçeği konuşabilmektir.
Masaldaki gibi: “Kral çıplak!”
Bunu söyleyebilmek, sorunla yüzleşebilmek gerekiyor. Şapkayı önümüze koyup, siyasilerden sivil toplum temsilcilerine kadar herkesin bu durumu düşünmesi, irdelemesi ve ona göre pozisyon alması şart.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki siyaseten çöküş yaşıyoruz. Bunu herkes kendi ortamında konuşuyor, dertleşiyor. Hatta en çok da ilgili siyasi taraflar farkında, ama öncelikler pek değişmiyor. Böylece suçu birbirine atarak, “şu hain, bu kabahatli” diyerek esas meseleden uzaklaşılıyor. Bunun sonucunda ise Makedonya Türk toplumu her geçen gün daha çok yara alıyor.
Somut örnekler de var. 2020’de hükümetteki Türk bakanlığını kaybettik; yalnızca bakan yardımcılıklarıyla yetinmek zorunda kaldık. 2024’te kurulan hükümette ise o görevler de verilmedi. Üst düzey bürokratik makamlarda da temsil gücümüz kalmadı. Bunları kaybettik diyorum, çünkü hangi partiden olursa olsun o makamlar bizi, hepimizi temsil ediyordu.
Bugün geldiğimiz noktada, Makedonya Türk toplumunun önemli bir kısmı çareyi Arnavut veya Makedon siyasi yapılarında arıyor, Türk partilerinden uzaklaşıyor.
Benim derdim, kimseyi hedef almak değil. Başta kendim olmak üzere, topluca bir özeleştiri yapabilmektir. İlk yazımda belirttiğim gibi, sorunları dile getirmek; düşünmek, düşündürmek ve çözüm arayışına katkı sağlamaktır.
İnşallah aklımızı başımıza toplar, silkelenir, kendimize geliriz.
Yoksa…
Haftaya görüşmek üzere.
Sağlıkla kalın.
Haberlerimize yorumlarınızı bekliyoruz.