REKLAM ALANI

Köklerinden Güç Alan Bir Ses: Zerin Hoca, Ülkesini Dünyada Temsil Eden Bir Kahraman

Köklerinden Güç Alan Bir Ses: Zerin Hoca, Ülkesini Dünyada Temsil Eden Bir Kahraman
REKLAM ALANI

Bu sefer gazetemize, sesi yankılanan, sözleriyle etki yaratan özel bir kahraman konuk oluyor. Üsküp’te gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbetlerimiz, ülkemizden başlayıp tüm dünyaya uzanan derin ve anlamlı bir yolculuğa dönüştü. Size bugün, güçlü ve etkileyici bir sesin hikâyesini anlatacağız: Dr. Zerin Abaz,  Üsküp’te doğan, kökleri Ohri’ye uzanan ve hayatını eğitime, kültüre adayan bir kadın. Eğitimci, pedagog, diplomat ve siyasette öncü bir isim olarak Balkanlar’daki Türk toplumunun sesi olmuş; Üsküp’ten Ankara’ya, oradan dünyanın dört bir yanına uzanan başarı dolu öyküsünü bizimle paylaşıyor. Onun hikâyesi, bir toplumun hafızasını, dilini ve geleceğini koruma mücadelesinin tam kalbinde duran güçlü bir kadın portresidir.

REKLAM ALANI

Zerin Hanım, sizi biraz daha yakından tanıyabilir miyiz? 

Tabii. Ben Üsküp’te doğdum. Annemin kökleri Ohri’ye dayanır. Çocukluğumun yazlarını Ohri gölünün kıyısındaki o güzel evimizde geçirirdim. Benim için hayat, hep iki şehir arasında bir denge gibiydi; bir yanı Ohri’de, bir yanı Üsküp’teydi. Eğitim yolculuğum “Tefeyyüz” İlköğretim Okulu’nda başladı. Orada öğrenci olarak ilk adımlarımı attım, yıllar sonra ise pedagog olarak aynı okulda görev aldım. O an gerçekten tarifsizdi. Bir zamanlar öğrenci sıralarında oturduğum okulda pedagog gorevlisi olmak… Bu, benim için sadece mesleki bir başarı değil, aynı zamanda o okula ve insanlarına duyduğum büyük bir vefanın göstergesiydi.

Çocuklarla çalışmak size ne hissettiriyor? 

Çocuklarla çalışmak benim için en büyük mutluluklardan biri oldu. Onların hayallerine, düşüncelerine kulak vermek, sabah okula girerken yüzlerinde gördüğüm o masum tebessümü izlemek… O an gözlerim dolar, içim umutla dolar. Onlar beni sadece bir peagog değil, anne gibi gördü; ben de onları evlatlarım gibi sevdim. Onların gülüşleriyle ben de yaşadım diyebilirim. O duygu çok farklı ve çok özel bir bağ.

Akademik kariyeriniz de oldukça etkileyici. Yüksek lisans ve doktoranızı nerede tamamladınız?

Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora yaptım. Oradan “doktor” unvanı almak benim için büyük bir gururdu. Fakat bu sadece bir unvan değil, aynı zamanda bana daha fazla sorumluluk yükledi. Bu akademik yolculuk sayesinde bilgim arttı, hem mesleğimde hem de toplumuma katkı sağlamada güç buldum.

Eğitimde Türkçe’nin önemi üzerine çokça çalıştığınız biliniyor. Bu konu sizin için neden bu kadar önemli?

Bir milletin varlığı ancak diliyle mümkündür. Ana dilde eğitim, bir ayrıcalık değil, temel bir insan hakkıdır. Balkanlar’da yaşanan göçler ve savaşların ardından Türk toplumu birçok bölgede azınlık konumuna düştü. Dilimizi ve kültürümüzü kaybedersek, kimliğimizi de kaybederiz. Bu inançla, Türkçe eğitim veren okulların açılması ve yaşatılması benim için bir hayat misyonu hâline geldi. Örneğin, Kolican köyünde Türkçe bir okulun açılması ve Doğu Makedonya genelinde Türkçe eğitim veren kurumların yaygınlaştırılması bu çabanın somut adımlarındandır.

Makedonya’da Türk toplumunun eğitim hakları için siyasi ve sosyal mücadelelerinizden bahseder misiniz?

1987-1994 yıllarında Makedonya Pedagoji Konseyi’nde Türk toplumunun sesi oldum. O dönem en tartışmalı konulardan biri tarih kitaplarında Osmanlı’nın “kölelik dönemi” olarak tanımlanmasıydı. Bu, tarihi çarpıtan bir ifadedir. Osmanlı bu topraklarda 540 yıl kaldıysa, bunun sebebi farklı dil ve dinlerin bir arada yaşamasına verdiği değerdir. O dönem bireysel girişimlerim sonuçsuz kalsa da, yıllar sonra siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri bu ifadenin kitaplardan çıkarılmasını sağladı. Bu konuda katkım olduysa ne mutlu bana.

Sivil toplum alanında da aktif olduğunuzu biliyoruz. Dostluk Kadınlar Derneği’nin kuruluşunda nasıl bir rol üstlendiniz?

Evet, Dostluk Kadınlar Derneği’nin kuruluş sürecinde bulundum. Bu dernek, Birlik Gazetesi Başyazarı Drita Karahasan’ın teşvikiyle kuruldu ve çok çalışkan kadınlardan oluşan bir ekip vardı. Türkiye Büyükelçisi Fazlı Keşmir’in eşinin önerisiyle bir kermes düzenledik; elçi eşlerini davet ettiğimiz ilk büyük sosyal etkinlikti. Ayrıca ihtiyaç sahibi soydaşlarımıza yardım paketleri hazırladık, uzmanları davet ederek bilgilendirici toplantılar yaptık. Sivil toplumda kadınların sesinin duyulması çok önemliydi.

Eğitim sistemine dair görüşleriniz nelerdir? 

Açıkçası tatmin etmiyor. Ben Yugoslavya döneminde çok kaliteli bir eğitim sisteminden geçtim ve yıllarca o sistemde öğretmenlik yaptım. Bugünkü sistemden memnun değilim, hatta hayal kırıklığına uğradım. Elbette çözüm önerilerim var ama artık bu siyasetçilerin işi. Özellikle Makedonya’daki tüm çocukların eğitim hakkı için ciddi adımlar atılması gerekiyor. 1994’te Üsküp’te Yosip Broz Lisesi’nde Türkçe sınıf açılmadığında çok üzülmüştüm. Sadece 14 öğrencinin olması gerekçe gösterilmişti. Eğitim aşkımızla bu tür engelleri aşmaya çalışmıştık ve başardık.

Tefeyyüz’den ayrıldıktan sonra kariyeriniz nasıl şekillendi?

Tefeyyüz’den ayrıldıktan sonra Başbakan Danışmanlığı ve Dışişleri Bakanlığı gibi önemli görevlerde bulundum. Hollanda, Dubrovnik ve Bulgaristan’da diplomasi eğitimi aldım. Ardından İstanbul’da Makedonya’nın Başkonsolosu olarak görev yaptım. Siyasete genç yaşta atıldım; 1992’de Türk Demokratik Partisi (TDP) Merkez Meclis Üyesi oldum. Daha sonra Merkez Yürütme Kurulu üyeliği, TDP Üsküp Başkanlığı görevlerini yürüttüm ve nihayetinde milletvekili seçildim. Bağımsız Makedonya’da halkın oylarıyla seçilen ilk Türk kadın milletvekili olmanın gururunu yaşadım. Tüm bu görevlerimde önceliğim daima eğitim ve halka hizmet oldu.

İstanbul gibi tarihi ve kültürel açıdan özel bir şehirde, Makedonya’nın ilk Türk kadın başkonsolosu olmak sizin için ne ifade ediyordu?

İstanbul’da başkonsolos olarak görev yapmak benim için son derece gurur verici, aynı zamanda oldukça yoğun bir sorumluluktu. Sıklıkla gelen resmi heyetlere refakat etmek, görüşmeleri organize etmek, ardından bakanlığa detaylı raporlar sunmak gibi diplomatik görevler oldukça zaman alıyordu. Ayrıca birçok alanda düzenlenen konferanslar, protokol etkinlikleri, 50’nin üzerinde dernekle düzenli temaslar, konuşmacı olarak katıldığım programlar ve Makedonya’ya yatırım çekmek amacıyla şirketlerle gerçekleştirdiğimiz temaslar da bu sürecin önemli parçalarıydı.

Kültürel tanıtım kapsamında konserler, sergiler, iş insanlarıyla buluşmalar organize ettik. Elbette bu tempoyu tek başıma yürütmedim; Filiz Veli, Sevim Gültekin, Adnan Doğan, Maryan Sofronievski ve diğer ekip arkadaşlarım bu süreçte büyük destek oldular. Tüm bu çalışmalar, Makedonya’nın tanıtımı adına büyük bir vesileydi.

Çalışmalarınızın kamuoyu ve kurumlar nezdinde nasıl bir karşılık bulduğunu düşünüyorsunuz?

Yaptığım çalışmalar sonucunda birçok plaket ve takdir aldım. Hepsi benim için çok değerliydi. Ancak 2010 yılında, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olduğu dönemdeki etkin katkılarımdan dolayı, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “İstanbul Kültür Gönüllüsü” sertifikasıyla ödüllendirilmem, benim için özel bir anlam taşıyordu. Balkanlar’da barış ve iletişime yaptığım katkılar dolayısıyla, Ege Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bilgehan Gültekin tarafından diplomasi alanında “Altın Kariyer” plaketi ile onurlandırıldım. 2018 yılı sonunda görevim sona ermek üzereyken, Marmara Grubu Vakfı İcra Konseyi tarafından Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne on yıl boyunca aralıksız katkılarımdan ötürü Onur Madalyası ile ödüllendirilmem, hizmetlerimi taçlandıran olağanüstü bir gurur ve mutluluk oldu. Bu madalya ile ülkeme dönen tek diplomat olarak diplomasi tarihinde yer almak, hayatım boyunca taşıyacağım çok özel bir unvandır.  2023 yılında görevim sona ermiş olmasına rağmen, Gültepe Makedonya Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından eğitim, siyaset ve diplomasi alanındaki çalışmalarım nedeniyle “Rumeli-Balkan Üstün Hizmet Beratı”na layık görülmek de benim için büyük bir mutluluktu.

Son olarak, hayatınızın size en anlamlı anlarından birini bizimle paylaşır mısınız?

“Bir çocuğun Türkçe selamı, hayatımın en büyük ödülüydü” – 2003 yılında Kolican’daki bir okul müsameresinde yaşadığım bir anı hâlâ dün gibi aklımda. Küçük bir öğrenci sahnede, “Bugün sizi Türkçe selamlıyorsak, bizim için mücadele eden Zerin ablamıza teşekkür ederiz,” dedi. O sözler karşısında gözyaşlarımı tutamamıştım. O çocukların gözlerindeki sevinç, yıllar süren emeğimizin en anlamlı karşılığıydı. Eğitim bir toplumun geleceğidir. O çocuklara ana dillerinde eğitim verebilmek, kendi kültürümüzü yaşatabilmek benim için tarif edilemez bir mutluluktu. O an, tüm çabalarımın en büyük ödülüydü. Hayatım boyunca eğitimde, siyasette ve diplomaside büyük bir özveriyle çalıştım. Evet, yoruldum. Evet, zaman zaman üzüldüm. Ama bugün geriye dönüp baktığımda, ardımda ne kadar kıymetli hizmetler bıraktığımı görmek bana “İyi ki bu mücadeleyi vermişim,” dedirtiyor.

Zerin’in yaşamı, eğitim ve kültür mücadelesine adanmış, hem görünür hem de derin izler bırakan gerçek bir kahramanlık öyküsüdür. Yolculuğu, bir kadının kendi toplumuna ve insanlığa hizmet etmenin en güzel örneklerinden biri olmasının yanı sıra, kendi ülkesini sevmek ve onu en iyi şekilde dünyaya temsil etmek konusunda da örnek teşkil ediyor. Onun sesi, sadece geçmişin değil, geleceğin de yankılanan sesi olmaya devam ediyor. Ülkemizde Türk toplumunun haklarına sahip çıkma konusunda kadın olmasına rağmen yılmadan mücadele eden Zerin hocamızın değeri, her yeni nesil tarafından daha iyi anlaşılıyor. Gazetemiz, böyle başarılı hikayelerin peşinde olmaya ve onları sizlerle buluşturmaya devam edecektir..

Fehmi Skender

Bizi takip edin ,balkanları birlikte keşfedelim.!

REKLAM ALANI
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ