“BELENE ESARETİ”NDEN “EDEBÎ BEREKET”E… – Yeni Balkan

“Bir ömür ki Sindelli’den Türkiye’ye,
Bir ömür ki romandan hikâyeye,
Bir ömür ki gazetecilikten belgeselciliğe,
Bir ömür ki “Belene esareti”nden “edebî bereket”e,
Bir ömür ki 1950’den 2025’e
…”
Bulgaristan Türk edebiyatının yaşayan en önemli temsilcilerinden olan; “eğitimci, yazar, gazeteci, araştırmacı, biyografi yazarı, dergici, Bulgaristan kültür tarihçisi” Mehmet Türker 75 yaşında…
Mehmet Türker’in ömrü de Balkanlar’da Türk tarihinin, Türk edebiyat tarihinin ömrü gibidir. İnişler ve çıkışlar… Hüzünler ve sevinçler… Bal ve kan… Balkanlar’da yaklaşık 500 yıl süren “Pax Ottomana-Turcica” (Osmanlı-Türk Barışı) dönemi… 93 Harbi, 1. Balkan Harbi, 2. Balkan Harbi, 1. ve 2. Dünya Savaşları, komünizm devri, Ömer Osman’ın tabiriyle “Türkçe” olan her şeye saldırı…
Ve muhaceret…
Siyasi çekişmelerin, “-izm”lerin, mikro milliyetçilik güdülerinin tetiklediği “gizli veya alenî” akıl almaz vahşiliklere sahne olan bir coğrafya…
Yüzyıllarca ispata gerek duymayan bir barış medeniyetinin temsilcileri olan Bulgaristan Türkleri; kuzeyde, güneyde, Bulgaristan’ın her yerinde, bir yandan bu yeni muhteris rejimlerin uygulamalarına ayak uydurmaya çalışırken diğer yandan da millî kimliklerini koruma çabasındadır…
İşte böylesi bir “fetret” devrine denk gelen 1950 yılında Mehmet Türker, Bulgaristan’ın Kırcaali iline bağlı Sindelli köyünde dünyaya geldi.
Sindelli… Anadolu’daki; Manisa-Akhisar’daki, Kayseri’deki aynı ismi taşıyan köylerle kandan ve candan kardeş olan köy…
Rodoplar’ın eteklerine, dağlarıyla, akarsularıyla, yüzlerce yıllık kadim gelenekleriyle, uzun kış gecelerine eşlik eden menkıbeleriyle, Çanakkale’den Yemen’e uzanan kahramanlık hikâyeleriyle ve en önemlisi de kendine has tatlı Türkçesiyle, geleceğin yazarını, Mehmet’ini, adeta “kendini yazması için” hazırlıyordu Sindelli… Nitekim yazdı da… “Sindelli” kitabını da yazdı Türker… Doğduğu ve toprağıyla hemhâl olduğu köye vefa borcunu ödercesine…
Bir zamanlar “azîz-i vakt(kavm)” olduğumuz, her taşıyla milletimizin medeniyet anlayışını yansıtan bir şehir olan Sofya’da Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olur. Öğretmenlik ve ardından birçok gazete ve dergide Türkçe ve Bulgarca haber, röportaj, hikâye… Başlamıştır artık coşkun yürekte yazma ve çalışma coşkusu… Bir ömür sürecek olan… Bu çalışma aşkına sekte vuracak gelişmeler yaşanır Bulgaristan’da… 1984 yılı… Her fırsatta ve her reklamda insan sevgisini ve eşitliği ön plana çıkaran dönemin rejimin uygulamaya koyduğu, asimilasyondan da öteye giden yok edişler…
Ve Belene… “Ölüm kampı”… Türk milletinin yaklaşık 1000 yıldır hem hedefi hem dostu hem de şehitliği olan ulu Tuna nehrinin bağrında bir zulüm karargâhı… Bu karargâhta dört yüz seksen beş gün… Talebe yetiştirerek, yazarak, okuyarak, en verimli geçmesi gereken en değerli yıllar…
Ve Bobovdol kasabasında bulunan tutukevi… 1987 yılında, Köstendil ilinin Dragoviştitsa köyünde on altı ay sürgün… 1989 yılının mayıs ayında da Viyana’ya sürgün… Ve “Sevinç mi hüzün mü?” dedirten kavuşma: 31 Mayıs 1989’da Türkiye…
Bir yanda; ataların diyarından, Sindelli’den, “evlâd-ı fatihân” topraklarından, onların şâhidelerinden, ayrılmanın dayanılmaz hüznü… Diğer yanda da; “her mazlumun son kalesi” olan ana vatan Türkiye’ye, asırların “payitaht”ı İstanbul’a kavuşmanın sevinci ve heyecanı…
Özgürlüğün verdiği heyecan… Heyecanın verdiği yazma ve üretme arzusu… Bir biri ardına gelen eserler: Belen Adası (Zulmün Ateş Çemberinden Anılar), Gölgedeki Kahraman, Kalem Kılıçlaşınca, Hazanda Son Yolculuk, Bozgun Zamanı-1, Bozgundan Sonra-2, Vatan Yasak Özgürlük Uzak-3, Beyaz Ölüm, Sindelli, Hazanda Son Yolculuk, Tımraş’ın Ahmet Ağası…
Öyle eserler ki… “Gazetecilik”, “araştırmacılık”, “tecrübe”… Hususiyetle de ayrıntılı bilgi isteyen “roman” ve “biyografi” türündeki eserlerinde M. Türker’in gazeteci ve araştırmacı yönü dikkat çeker. Bu “ayrıntıcı” ve “araştırmacı” karakter, “Belen Adası (Zulmün Ateş Çemberinden Anılar)” adlı kitabındaki anlatım başarısının da en önemli etkenlerinden olacaktır…
Ve “Rumeli” dergisiyle de özdeşleşti Mehmet Türker… Muhaceret acılarını yüreğinde taşıyan birçok muhacirin dört gözle beklediği bir dergi… Hele bu derginin emektarı 70’e merdiven dayamış yaşına rağmen büyük bir titizlik ve özveriyle hazırlıyorsa ve dağıtıyorsa bu dergiyi… (Yeniden canlanması duâsıyla…)
Bulgaristan topraklarına, Bulgaristan insanına en büyük vefa misallerinden birisi: “Bulgaristan’ın Susturulamayan Kalemi: Ömer Osman Erendoruk” ve “Söndürülemeyen Meşale: Nuri Turgut Adalı” belgeselleri… “Kalem Kılıçlaşınca”, “Hazanda Son Yolculuk”, “Gölgedeki Kahraman” adlı eserlerin belgesele bürünüp gözlere ve kulaklara hitap edecek şekli oldu bu eserler… Nicelerine…
Evet, Bulgaristan Türk edebiyatının yaşayan en önemli temsilcilerinden olan; “eğitimci, yazar, gazeteci, araştırmacı, biyografi yazarı, dergici, Bulgaristan kültür tarihçisi” Mehmet Türker 75 yaşında… “70 yaş” için yazdığımız yazıda “Ve biz hâlâ çok şey bekliyoruz bu değerli yazardan…” demiş idik.
75. yaşta da tekrar ediyoruz bu talebimizi canıgönülden:
Nice romanlara, nice hikâyelere… Nice “araştırma, kültür ve yazı” dolu yıllara…
Bulgaristan Türk Edebiyatı’nın azimli kalemi…
Prof. Dr. Ertuğrul KARAKUŞ
Bizi takip edin ,balkanları birlikte keşfedelim.!